Thursday, July 21, 2011

Blue

Mavi


The home of Emma Sahlin and Nils Unckel in Stockholm from the July issue of Sköna Hem. Apparently there are more photos in the actual magazine; I can't wait til they are all published online.

Sköna Hem'in Temmuz sayısından Emma Sahlin ve Nils Unckel'e ait apartman dairesi. Derginin aslında daha çok resim varmış, internette de yayımlanmalarını iple çekiyorum.


This is one of the most beautiful children's rooms I have ever come across. Every detail is perfect. The cradle seen above, believe it or not, was bought from Ikea in 1972, and the family used it for all the children they had in several generations! I read somewhere that the Ikea PS Sinka cabinet (seen left) is to be discontinued. I took the news with sorrow as I've always wanted one but the relatively high price stopped me from buying it as I didn't really need it. I might regret this decision in a few years.

Bugüne dek en çok beğendiğim çocuk odalarından biri. Her detayı mükemmel. Fotoğrafta görülen beşik 1972 ylında Ikea'dan alınmış, ve birkaç jenerasyondur ailede doğan her çocukta kullanmışlar! Ayrıca yine üstte, solda görülen Ikea PS Sinka çekmeceli dolap yakında piyasadan kalkacakmış. Bu haberi elemle karşıladım çünkü çok beğendiğim, istediğim, ama pek de ihtiyacım olmadığı için nispeten yüksek olan fiyatını ödemeyi göze alamadığım bir parçaydı. Umarım birkaç seneye bu kararımdan kafamı taşlara vurmam.



Hotel-inspired bedroom looks cozy. It says in the article that the curtains are hiding a wall and giving the illusion of larger windows. The carpeted floors, which I doubt I will ever attempt, looks beautiful here.

Yatak odasını döşerken otel gibi olsun istemişler. Konforlu ve davetkar olmuş. Perdeler duvarı gizleyerek pencerelerin daha büyük olduğu ilüzyonunu yaratıyormuş. Halı kaplı yerler -ben asla böyle birşeye kalkışmayacak olsam dahi- hoş görünüyor.

6 comments:

cafenoHut said...

Işık ne kadar güzel, ne kadar ferah bir mutfak. Sanırım evin genelinde var bu ferahlık..
Diğer odalarıda merak ettim ben de şimdi.
Ben de Ikea'da bir çok şeyi beğeniyorum ama ne koyacak yerim ne de ihtiyacım var, piyasadan kalkacak diye de bir korku kaplıyor içimi, aklım kalıyor hep..

Müge Hestbaek said...

bizim çeşmedeki mutfakta da 1973ten kalan ikea sandalyeler var. taş gibiler maşallah. çocuk odasındaki beşiğe sırf eski ikea olduğu için bayıldım.

siyah derzli beyaz fayans bir gün evimde mutlaka kullanacağım bir detay. henüz o ruhu taşıyabilecek bir evim olmadı. her evin her uygulamayı kaldırmayacağını düşünürüm. örneğin, taş duvar çok sevmeme rağmen suadiyedeki 80lerden kalma, sıradan apartman dairemin içine yaptırmadım. üstü şişhane altı bişey bişey olmasın diye... o yüzden istanbul'da bu anlamda çok sınırlandığımızı düşünüyor, buna çok üzülüyorum.

'yatak odası otel odası gibi olsun' lafı sık kullandığım bir laf bu ara. ancak halı kaplama benim de dehşet içinde baktığım bir uygulama.

sana bir uzman sorum olacak alis;
çocuk odasındaki zemindeki beyaz parke. o, sıradan bir parkeye uygulanmış beyaz boya ya da başka bir uygulama mı? yoksa parkenin kendisi mi beyaz? Yani biz evlerimizdeki babadan kalma çirkin sarımsı kahve parkeyi böyle bir şeye dönüştürebilir miyiz? Dönüştürebilirsek, bu ne kadar verimli olur? Soyulur mu? Kabarır mı? Sağlıklıolur mu? Bunu kim yapar? Bıdır bıdır? Anladın sen...

alis said...

cafenoHut - Ikea'da hele bir Frosta tabureler vardı ki, 19 liralık fiyatı ve Alvar Aalto'nun bayıldığım, tasarım klasiği E60 taburesiyle aynı oluşu ile ömür boyu eskidikçe yenisini alırım dediğim bir üründü. O da kalkmış galiba, çıldıracağım! İşte onu bulursam yer yok demem en az 5 tane alırım, kutularını açmadan saklarım. İşte E60:

http://www.bonluxat.com/a/Alvar_Aalto_Stool_E60.html

alis said...

Müge - Doğru söylüyorsun. İstanbul'un karaktersiz, mimari estetikten nasibini alamamış kutu kutu apartman daireleri yama gibi detaylarla iflah olacak cinsten değil. Bu şehre sinir olmamdaki en büyük etkenlerden biri binalarının karaktersizliği! Bir avuç tarihi bina var diye herkes pek bayılıyor ama aslında çirkin şehir işte, evlerin içleri de öyle. Artık bana gına geldi ve tadilat sırasında sevdiğim ve sırıtmayacağını düşündüğüm birkaç detay ekledim. Parlak sarı parkeleri sistre yaptırınca rengini koyu kızıl-kahveye çevirip tam mat cila yaptırdım, evin tamamına değil ama kullandığım kısmına yüksek, klasik tarzda beyaz süpürgelik yaptırdım. Çehresi inanılmaz değişti. Koridora da süpürgeliğe ek beyaz "chair rail" yapıştırdık, hani olur ya duvarda bel hizasında çıkıntı, ondan. Böyle çok daha hoş oldu, apartman dairesinde de sırıtmadı.

Halı çok fena ya, pislik, toz, leke ne ararsan var. Şöyle bir temizlenip cillop gibi olamıyor.

Parke boyama soruna gelirsek; o resimlerde görüp beğendiklerimiz hep boyanmış normal parke. Beyaz parke diye birşey bildiğim kadarıyla yok, varsa da ahşap değildir. Türkiye'de kim yapar bilmiyorum, iyi bir boyacı ve parkecinin birlikte çalışması ile yapılabilir gibime geliyor. Çünkü cilalı parkeye direkt boya sürülürse dediğin gibi boya tutmaz, dökülür, çabuk aşınır. Biri zımparalayacak, biri boyayacak. İyi bir parkeci beyaz yer uygulaması yapıyor da olabilir, bilemiyorum. Yabancı blogger'lar hep kendileri yapıyorlar bu işleri! Şuraya bak:

http://www.doorsixteen.com/2009/01/26/white-painted-floor-back-room/

Bu blogu yazan kız aşırı becerikli. Parkeleri harap haldeymiş, zımparalamış, boşlukları macunla doldurmuş, temizlemiş, astar sürmüş ve ardından yerler için özel üretilmiş boya ile boyamış. Boyaların isimlerini de vermiş ancak tabii yabancı markalar. Burada ne ile olur bilmiyorum, boyacılar, ustalar da genelde birşey bilmiyor. Tek bildiğim normal yağlı boya ile korkunç olacağı. Yoğun, "gloopy" bir boya değil, dokuyu gösteren, ince, ancak iyi yapışan bir boya lazım bu işe. Bizim boyacı amerikan kapıları selülozik boya ile boyamıştı, şu an kapılar parlak beyaz, ancak doku aynen duruyor, belki bu bir alternatif olabilir. Doğru primer ne olur onu hiç bilmiyorum yalnız. Bir de bu boyanın matı yokmuş. Bir diğer unutmaman gereken nokta da şu; boyadıkları parkeler genelde eski tip, araları boşluklu cinsten. Boyansa dahi boşluklar açık kalıyor ve böylece parke hissi kaybolmuyor. Bizde yaygın olduğu şekilde bitişik döşenmiş parkeler beyaza boyanırsa epoksi gibi dümdüz beyaz bir yüzey elde edilip parkeler kaybolabilir. Aslında bence bu da kötü olmuyor, ama tercih meselesi:

http://bit.ly/nadff7

Doğru uygulamayla kendinden kabarıp döküleceğini sanmıyorum. Evde ayakkabı ile geziyorsanız zamanla aşınabilir gibi geliyor. Özellikle sağlıksız olduğunu da düşünmüyorum, sonuçta parkelere yapılan cilalar da aşırı toksik, biz ölüyorduk kokudan, ondan kötü olamaz. Ben böyle birişe kalkışacak olsam eşyanın altında kalan, görünmeyen bir kısımda denettirirdim önce ki tonunu, parlaklığını göreyim.

Anonymous said...

Hey, I like your blog a lot!Always glad to see new ideas you find and enjoy the colours you are bringing to my eyes! I noticed that in the first photo of Emma Sahlin home you can see stacked magazines under the window!It continues your previous article ;) I wonder where did they get these small etageres?...

alis said...

Thanks Anon, your comment means a lot :) I noticed them too and thought they are gorgeous, I wish I knew where they were from. Frankly they are a lot more aesthetically pleasing than my solution :)